İnanç, Afet Yönetimiyle Kesişince

BANGKOK, 25 Haziran 2014 (IPS) – Bir grup inanç temelli sivil toplum örgütü 6. Risk Azaltım Üzerine Asyalı Bakanlar Konferansı (AMCDRR) sırasında yaptıkları açıklamayla Birleşmiş Milletler’e mesaj verdiler ve doğal afetlerle sarsılan Asya’da toplulukların güçlü bir şekilde ayağa kalkması için destek vermeye hazır olduklarını belirttiler.

Bu yıl Tayland hükümetinin ev sahipliğinde düzenlenen konferans, BM Afet Riski Azaltım Ofisi (UNISDR) ile işbirliği içinde düzenleniyor ve bölgedeki paydaşları bir araya getirerek iklim değişikliğinin hızlandığı bir dönemde Asya’nın karşı karşıya olduğu özel koşulların tartışılmasını amaçlıyor.

Bangkok’taki konferans için UNISDR tarafından hazırlanan bir rapor son üç yılda Asya’da; Filipinler’deki siklondan, Çin, Hindistan ve Tayland’daki büyük sellere ve Pakistan’la Japonya’daki depremlere kadar çok sayıda felaket yaşandığını belirtiyor.

Sadece 2011’de aşırı hava olayları nedeniyle yaşanan felaketlerin bedelinin 366 milyar dolara ulaştığı; bunun yüzde 80’inin de Asya-Pasifik bölgesinde olduğu söyleniyor.

Bölge, dünyanın karasal alanlarının yüzde 39’unu, dünya nüfusunun yüzde 60’ını; buna karşılık dünyadaki servetin sadece yüzde 29’unu kapsıyor ve bu durum hükümetlerin felaketlere hazırlık ve acil durum müdahalesi konusunda elini sıkılaştırıyor.

İnanç merkezli örgütler, bu boşluğu insanlara zor zamanlarda umut vererek doldurabileceklerini düşünüyor.

Christian Aid örgütünden, Filipinli Jessica Dator Bercilla &com;Sağlayacağımız maddi yardımlar ya da inşa edeceğimiz büyük evler önemli değil&com; diyor ve inanç merkezli örgütlerin yapabileceği en büyük katkının insanları bir felaketten sonra hayatlarını tekrar kurmaya ikna etmek olduğunu ekliyor.

Açıklamayı kaleme alan ve aralarında Caritas Asia, Soka Gakkai International (SGI) ve ACT Alliance gibi örgütlerin olduğu konsorsiyum, konferans öncesinde bir danışma toplantısı düzenleyerek inanç merkezli örgütlerin afet sonrasında etkilenen topluluklara yardım konusunda ne gibi engelleri aşması gerektiğini konuştu.

Örgütler, açıklamanın nihai metninde inanç merkezli örgütlerin yerel topluluklarla yakın çalışabilmek ve barış inşası konusunda özgün bir rol üstlenebileceğine vurgu yaptı.

Gizli ajanda korkusu

İnanç merkezli örgütlerin ulusal afetle mücadele çerçevelerinde yer almasının önündeki engellerden biri, bu organizasyonların yardım çalışması adı altında kendi dini ajandalarını ilerletmeye çalışacağından duyulan korku.

2004’teki tsunami sonrasında örneğin, Sri Lanka ve Tayland’daki Budist toplulukların yanı sıra Endonezya’daki Müslüman topluluklar inanç merkezli kuruluşların mağdurlara kendi inançlarını empoze etmeye çalıştığından yakınıyordu.

IPS danışma toplantısında bu konuyu gündeme getirdiğinde katılımcılar arasında yoğun bir tartışma yaşandı.

Çoğunluk bu korkunun temeli olmadığını, inanç merkezli örgütlerin misyonerlik yapmaktan çok insan hayatına değer katmak amacıyla hareket ettiğini belirtti.

Myanmar’dan katılan ve adını Münir olarak belirten bir katılımcı &com;Eğer önyargılar gelişmenin önünü tıkıyorsa bu konuya eğilmeliyiz&com; dedi.

Caritas Endonezya’dan Vincentia Widyasan Karina da bu görüşe katılarak, 2004’teki tsunaminin sonrasında Caritas’ın kuzey Endonezya’daki Aceh bölgesinde Müslüman topluluklarla çalıştığını ve &com;Müslüman halkın ibadet yerlerine olan ihtiyacını desteklediğini&com; söyledi.

SGI gibi organizasyonlar bir adım daha ileri giderek tüm canlılar için mutluluk yaratmak üzere Lotus Sutra gibi yöntemler uyguluyor.

&com;Bu ilke, Buda’nın doğasının her bireyde içsel olarak bulunduğundan yola çıkar ve başka insanları da mutluluğa ve aydınlanmaya yönlendirir&com; diyen Asai, Budistlerin azınlıkta olduğu coğrafyalarda diğer paydaşlarla çalıştıklarını ekledi. &com;Eğer bir ağ kurarsak çalışmak kolaylaşır&com; dedi.

Dünyada her sekiz kişiden birinin organize bir dinle bağdaşlık kurduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla inanç merkezli organizasyonlar dünyadaki en geniş hizmet ağlarından birini oluşturuyor ve afet riski azaltım çalışmalarında da doğal bir paydaş olarak öne çıkıyorlar.

Açıklamada yer alan bir diğer madde de, BM’den inanç merkezli organizasyonları 2015’te düzenlenecek 3. BM Felaket Riski Azaltım Dünya Konferansı’na sunulacak Felaket Riski Azaltım 2015 Sonrası Çerçevesi’nde (HFA2) özgün bir paydaş olarak tanıması yönündeki çağrıyı içeriyor.

Aynı zamanda ulusal ve yerel yönetimlerin afet riski konusunda yürüttükleri çalışmalarda inanç merkezli organizasyonları paydaş olarak kabul etmeleri isteniyor ve uluslararası STK’lerin yokluğunda kalkınma programlarını çoğu zamanda bu örgütlerin yürüttüğü vurgulanıyor.

Örneğin, 2012’den bu yana Caritas Endonezya, Doğu Nusa Tenggar bölgesinde yer alan Fata Hamlet’te yükselen deniz seviyesi nedeniyle son 22 yılda 200 metreden fazla kıyı şeridini kaybetmiş olan bir kıyı topluluğuyla çalışmalar yürütüyor.

Örgüt, yerel toplumla birlikte Fata Environment Lover Group adlı bir grup kurulmasına ön ayak olarak şu an deniz suyunun kıyıya ulaşmadan önce geçmesine izin veren bambu malzemeden oluşan doğal yapıların geliştirilmesine yardımcı oldu. Böylece dalga yükseklikleri azaltılırken kıyıdaki bitki örtüsü de korunuyor.

Açıklamaya taraf olan üç örgüt, bölgede önemli bir ağırlığa sahip.

Katolik yardım organizasyonu Caritas Asia, 200 ülkeyi kapsayan Caritas International’ı oluşturan yedi bölge ofisinden biri. Japonya merkezli bir Budist organizasyonu olan SGI 192 ülkede çalışıyor. ACT ise Hıristiyan kiliselerinden oluşan bir birlik ve 140 ülkede faaliyetleri bulunuyor.

Her üç örgüt de kalkınma ve afetle mücadele konusundaki katkılarıyla biliniyor. Örneğin Caritas International dünyanın farklı yerlerindeki insani yardım, kapasite geliştirme ve HIV/AIDS programlarına 1 milyon avrodan fazla kaynak sağlıyor.

ACT Alliance’ın Asya Pasifik bölgesi acil durumlar başkanı Takeshi Komino &com;Afet riski azaltım politikaları konusundaki ana oyunculardan iri olmak istiyoruz&com; dedi. &com;Bu konuda katkı sunmaya hazırız.&com;

SGI barış konuları program koordinatörü Nobuyuki Asai &com;Yaptığımız ortak açıklama, bağlılığımızın inanç merkezli olduğunu ve güçlü olduğunu söylüyor&com; diye ekledi.

Uzmanlar, Asya’nın inanç merkezli grupların afet riski azatlımı konusundaki katkılarını test etmek için mükemmel bir alan sunduğunu belirtiyor.

Pew Research Center tarafından yapılan bağımsız bir araştırmaya göre, Asya-Pasifik bölgesi dünyadaki Budistlerin yüzde 99’una, Hinduların yüzde 99’una ve Müslümanların da yüzde 62’sine ev sahipliği yapıyor.

Bölgedeki Katoliklerin sayısı da düzenli şekilde artarak bir asır önce 14 milyonken 2013’te 131 milyona ulaştı.

Myanmar ve Sri Lanka’daki Aşırılıkçı Budistler, Çin ve Hindistan’da dini azınlıklara yönelik saldırılar ve Pakistan’daki güçlü Hıristiyan karşıtlığı göz önüne alındığında varolan dini ve etnik gerilimler nedeniyle bu topluluklar arasında işbirliği sağlamak çok kolay olmuyor.

Öte yandan bazı uzmanlar afet riskinin toplulukları birlikte hareket etmeye çektiğini vurguluyor. Hindistan’daki Ulusal Afet Yönetim Enstitüsü’nün politika oluşturma bölümü başkanı Dr. Anil Kumar Gupta &com;Afet olduğunda insanlar farklılıklarını bir kenara bırakıyor&com; dedi. Keşmir ve Uttarakhand’da yaşanan sel felaketlerini örnek vererek &com;Afetlerden sonra Hindu, Müslüman ve Sıkh liderlerinin ve gönüllülerin kardeş gibi birlikte çalıştığını gördüm&com; diye ekledi.

Myanmar merkezli bir afet yardım danışmanı olan Ley Rego, IPS’e, örgütlerin yaptığı ortak açıklamanın afet riski azaltım konusunda bir dönüm noktası olduğunu söyledi.

&com;İnanç merkezli organizasyonların gelecekteki yapılanmalarda çok daha fazla görünür olması gerekiyor&com; dedi.

Rego, bu kuruluşların en büyük katkısının farklı toplulukların barış içinde birlikte yaşamaları için yapacakları çalışmalar olduğunu belirtti.

&com;Diğer inançlara saygı duymanın salt seküler bir şekilde olması gerekmiyor. Bu ancak diğer inançlarla birlikte çalıştıklarında olabilir.&com; (SON)