Tepkili Suudi Arabistan Nükleeri Önceleyebilir

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, 27 Kasım 2013 (IPS) – Suudi Arabistan’ı geçen hafta İran’la nükleer üzerine varılan ara anlaşmaya olan katı muhalefeti, ülkenin Ortadoğu’daki askeri planları konusunda söylentilere yol açtı.

Wall Street Journal’ın belirttiği gibi, Suudiler, İran’ın nükleer programının herhangi bir şekilde uluslararası meşruiyet kazanması halinde &com;kendi nükleer silahlanma yeteneklerini geliştirmek üzere satın alma yapma&com; yönünde bir sonuca ulaşabilirler.

Alışveriş için en yakın kaynaksa, kendi nükleer programı kısmen Suudiler tarafından fonlanan Pakistan.

Fakat bu durum en kötü senaryo olarak tanımlanıyor ve ABD’yle Suudi Arabistan arasındaki köklü siyasi ve askeri işbirliğinin kötüleşmeye devam edeceğini varsayıyor.

Suudilerin nükleer hevesleri ülkenin eski BM elçisi Prens Turki el-Faysal 2011’de konuşup İsrail ve İran’dan gelen tehditler Suudi Arabistan’ın da silahlanmasına yol açabilir dediğinde ortaya çıktı.

Başkent Riyad’da düzenlenen bir savunma toplantısında konuşan Prens &com;Bu silahları edinmek dahil olmak üzere tüm olasılıkları değerlendirmek bizim halka ve ülkemize karşı sorumluluğumuzdur&com; dedi.

Bunun boş ya da dolu bir tehdit olup olmadığı, ancak ara anlaşmanın altı ay sonra sona ermesiyle birlikte İran’ın nükleer silahlarını ortadan kaldırması yönündeki müzakerelerin sonucu belirleyecek.

Ara anlaşma İran ve BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi –ABD, Britanya, Fransa, Rusya ve Çin artı Almanya (P5+1)- arasında imzalanmıştı.

Ortadoğu’da nükleerle ilgili gelişmeleri takip eden Kudüs merkezli Palestine-Israel Journal’ın ortak editörü Hilel Schenker, IPS’e, Suudilerin eleştirisinin Cenevre’de varılan anlaşmanın iyi bir anlaşma olmadığını varsaydığını belirtti.

Öte yandan, eğer bu anlaşma İran’ın askeri nükleer planlarını ortadan kaldıracak bir sürece evrilirse, Riyad yönetimi de kendi nükleer silahlarını edinmekten vazgeçebilir, diye ekledi.

Dahası &com;nasıl İsrail İran’ın [Lübnanlı militan grup] Hizbullah ve İslami Cihad’a olan desteğinin nihai anlaşmada çözümlenmesi gerektiğini söyleyecekse, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri [çoğunlukla Sünni] de İranlı Şiilerin bölgedeki ihtiraslarının gemlenmesi için Amerikan garantisi isteyeceklerdir.&com;

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından sürdürülen Nükleer Silah Kontrolü ve Silahsızlanma Projesi’nde çalışan Shannon N. Kile, bu anlaşmanın diğer Ortadoğu ülkelerini silahlanma konusunda cesaretlendirip cesaretlendirmeyeceği sorulduğunda &com;Sanırım bu uzun dönemli anlaşmanın şekline bağlı olacak&com; dedi.

Bu uzun dönemli anlaşmanın, altı ay süreli ara anlaşmanın ardından gelmesi bekleniyor.

Kile, şu anda İran’ın ambargonun kalkması karşılığında nükleer yakıt çevrimlerini kısıtlamak ya da azaltmak konusunda ne kadar istekli olduğunun; ya da ABD ve AB’nin İran’ın nükleer altyapısı tamamen ortadan kalkmadan ambargoyu kaldırıp kardırmayacağının bilinemediğini söyledi.

Kile, ülkede bildirilmeyen nükleer aktiviteler olmadığı konusunda güvence vermek üzere İran’ın nükleer programına ciddi teknik sınırlamalar getiren ve Uluslararası Atom Ajansı tarafından gelişmiş bir doğrulama –özellikle de İran’ın Ek Protokol kapsamına alınmasını- içeren bir anlaşmada uzlaşılacağını varsayarak, ABD, İsrail ve Arapların endişelerinin azalacağını belirtti. Bu olursa da, Ortadoğu’da nükleer silahların yaygınlaşması yönündeki baskının hafifleyeceğini söyledi.

Suudi Arabistan’ın yanı sıra, şu an siyasi karmaşa içinde olan, bir diğer Ortadoğu ülkesi Mısır’ın nükleer hevesleriyle ilgili de söylentiler bulunuyordu.

Schenker, IPS’e, her ne kadar Mısırılar İran ve Batı arasındaki bir yakınlaşmadan memnun olmasa ve kendilerini bölgede hegemonya için İran’la rakip görse de, şu an kendi içişlerine gömülmüş olduklarını söyledi.

&com;Eğer nihai anlaşma kendi açılarından makul olursa, asla nükleer silahlanmaya gitmeyeceklerdir&com; diye öngörüde bulundu.

Bununla birlikte, hem devrilen Mısır Devlet Başkanı Mursi, hem de yerini alan askeri rejim, uykuda olan nükleer enerji santrali programını – belki de İran’ın programına karşılık olarak- canlandırmayı planladıklarını açıkladı.

Dahası, İran’la yapılacak sağlam nihai bir anlaşma, Mısır’ın Ortadoğu’da nükleersiz bir bölge oluşturulması yönündeki çabalarını da perçinleyecek ve İsrail’in nükleer programını masaya taşımalarına yarayacaktır, diye ekledi.

Kile, IPS’e, &com;Bence geçtiğimiz hafta sonu İran ve P5+1 devletleri arasında gerçekleşen anlaşmayla ilgili İsrail, Suudi Arabistan ve ABD Kongresi’nin bazı çevrelerinden gelen kötümserlik, İranlıların geçmişte nükleer faaliyetleriyle ilgili pek de şeffaf olmadıkları; hatta bazen doğrudan aldatıcı göz önüne alınırsa anlaşılabilir&com; dedi.

Öte yandan, anlaşmanın İran’ın nükleer programının çapı konusundaki uluslararası endişeleri karşılamak konusunda önemli bir ilk adım olduğunu ve bu açıdan Tahran’ın nükleer hevesleri konusunda kuşkucu olanlarca dahi memnuniyetle karşılanması gerektiğini ekledi.

Cenevre’de imzalanan anlaşma, İran’ın nükleer tesislerini bir silah üretme yolunda kullanmasını neredeyse imkansız hale getiren bir dizi teknik kısıtlama ve doğrulama süreci öngörüyor.

Kile ayrıca, İran daha sonra silah üretmek istese dahi, bu anlaşma nedeniyle sürecin uzamış olacağını belirtti.

&com;Bunlar yol sayılamayacak önemli ilerlemeler&com; dedi.