BM Irkçılıkla Mücadele için "Eğitimin Gücü"nü kullanacak

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, 12 Ağustos 2015 (IPS) – Birleşmiş Milletler hoşgörüsüzlük, aşırılık, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının yayılmasına karşı küresel bir kampanya başlatmaya ve bunun için gen neslin yeteneklerini harekete geçirmeye hazırlanıyor.

Genel Sekreter Ban Ki-moon eğitimin anahtar önemde olduğunu vurguladı. &com;Eğitimin gücünü görmek istiyorsanız, aşırılıkçıların eğitime karşı nasıl savaştığına bakmanız yeterli.&com;

Pakistanlı genç aktivist Malala Yusufzai ve arkadaşlarını, kız çocuklarının okula gitmesini istedikleri için öldürmek istediklerini ekledi. Şiddet yanlısı aşılıkçılar Nijerya, Chibook’ta 200’den fazla kız çocuğunu kaçırırken, Kenya Garissa ve Pakistan Peşaver’de de onlarca öğrenci öldürüldü.

Yakın gelecekte &com;Şiddet Yanlısı Aşırılıkçılıkla Mücadele için kapsamlı bir eylem planı&com; ve inançlar arası diyalogu geliştirecek, inanç liderlerinden oluşan bir danışma kurulunun oluşturulduğunu açıklamaya hazırlanan Ban, &com;En çok kız çocuklarından ve elinde ders kitabı olan gençlerden korkuyorlar&com; dedi.

Planın eylül ayının üçüncü haftasında başlayacak BM Genel Kurulu’nun 70. oturumuna sunulması öngörülüyor.

Hoşgörüsüzlük ve aşırılıkla mücadele kampanyasının parçası olarak, BM’ye bağlı Department of Public Information (DPI) bir &com;Çoğulculuk Yarışması&com; düzenleyerek dünyanın farklı yerlerinden 10 gencin hazırladığı projeleri seçti.

31 ülkeden gelen 100’den fazla başvuru arasından seçilen projeler arasında Meksika ve Hindistan’da homofobiyle mücadele; Burundi’de etnik çatışmayı zayıflatmak üzere suya erişimi artırmak; Pakistan’da inançlar arası uyumu sağlamak; Günay Afrika’da göçmen toplulukların uyumu ve Almanya’da Müslüman kadınlar için daha fazla iş imkanı sağlamak gibi başlıklar bulunuyor.

Ödül kazanan projelerden birinde imzası bulunan, New York’taki New School’da doktora öğrencisi olan Lara-Zuzan Golesorkhi, IPS’e, modern Almanya’daki en tartışmalı başlıklardan birini, Müslüman göçmenlerin entegrasyonunu ele aldığını söyledi.

Golesorkhi, bu tartışmaların odağında &com;çarşaf sorunu&com;nun olduğunu, konunun 1998’deki Ludin davasıyla gündeme geldiğini belirtti.

O yıl, Afgan göçmeni bir ailenin kızı olan Fereshta Ludin, &com;kişisel yetkinlik eksikliği&com; gerekçe gösterilerek ve &com;Alman kanunlarına göre kamu görevlisi olarak sorumluluklarını yerine getiremeyeceği&com; belirtilerek devlet okullarında öğretmenlik yapmaktan alıkonulmuştu.

Ludin ve Alman yargı sistemi arasında bitmeyen çekişme, ülke çapındaki öğretmenler için kurumsal uygulamaların getirilmesi yol açmıştı. Bu uygulamalar sekiz eyalette yürürlükteydi ancak kısa süre önce federal düzeyde eyaletlerin ayrımcılık içeren konuları revize etmesi yönünde verilen bir kararla yeniden tartışmaya açıldı.

DPI, Golesorkhi’nin Almanya’a dönerek Müslüman kadınlara yönelik algılanan ayrımcılıkla mücadele edeceğini belirtiyor. Bazı işverenlere giderek sembolik olarak Müslüman kadınları işe almalarını talep edecek. Kadınların kendilerini güvende ve güçlendirilmiş hissetmelerini gözetecek şekilde bir potansiyel işveren listesi hazırlayacak. Hedef, ayrımcılığın azaltılması ve Müslüman kadınların işgücüne katılımının artırılması.

Almanya’daki Dini Çalışmalar Bilgi ve Medya Merkezi’ne dayanarak bir haber yapan New York Times, ülkedeki 81 milyon nüfusun binde 5’inin Müslüman olduğunu buna karşın 49 milyon Hıristiyan olduğunu söyledi.

Gazete, Hamburg’un bir işçi mahallesi olan Horn bölgesinde eski ve yıkık bir kilisenin camiye dönüştürülmesi üzerine yürütülen tartışmalara odaklandı.

Hamburg’daki El Nur İslam Merkezi’nden Daniel Abidin, &com;Kilise 10 yıl boyunca boş kaldı ve kimsenin umurunda değildi. Ne zaman Müslümanlar orayı satın aldı, konu ilgi çekmeye başladı&com; dedi.

Golesorkhi, IPS’e, kar amacı gütmeyen kuruluşu &com;With or Without&com;un (WoW), Almanya’da politikanın ana alanları arasında yer alan din ve göç arasındaki kesişim üzerine odaklandığını söyledi.

Göç ve din Almanya’nın ulus inşasında, özellikle de kanun yapımında ve ülkenin çoklu toplumsal yapısında, ve aynı zamanda İslamofobi ve 11 Eylül’den sonra artan oranda Müslümanlara yönelik ayrımcılık konusunda önemli rol oynadı.

1990’da 2010’a gelirken Almanya’daki Müslüman nüfus 2,5 milyondan 4,1 milyona çıktı ve bu rakamın 2030’a kadar 5,5 milyona ulaşacağı öngörülüyor.

Müslümanların geldiği ilk üç ülke Türkiye, eski Yugoslavya ve Fas. Golesorkhi’ye göre Müslümanların sayısının ve görünürlüğünün artması devlet ve toplum nezdinde farklı tepkilere yol açtı.

2008’de yapılan bir çalışmada katılımcıların yüzde 72’si &com;azınlık grupları ülkemizdeki kültürel hayatı zenginleştirir&com; dese de, aynı yıldan gelen bir başka veriye göre Müslümanlar en az istenen komşular.

Golesorkhi, katılımcıların yüzde 23’ünün de Müslümanları terörle eşleştirdiğini, yüzde 16’sının da başörtüsünü Avrupa kültürüne tehdit olarak algıladığını ekledi.

Bertelsman Stiftung tarafından 2014 sonunda yapılan çalışmaya göre de gayrimüslim katılımcıların yüzde 57’si İslam’ı tehdit olarak gördüğünü söyledi.

Çalışma aynı zamanda katılımcıları yüzde 24’ünün Almanya’ya Müslüman göçünü yasaklamayı istediğini, yüzde 61’ini de İslam’ın Batı dünyasına ait olmadığını düşündüğünü gösterdi.

Golesorkhi’ye göre özellikle endişe verici olansa Avrupa’nın &com;İslamizasyonu&com;na karşı çıkan ve göç politikasının tamamen değişmesini isteyen PEDIGA’nın (Patriotrische Europäer gegen die Islamisierung des Abendlandes) yükselişi.

Golesorkhi’nin projesinin kapsamında Müslüman kadınları Alman emek pazarına hazırlayan seminer ve atölyelerden oluşan ‘Job Ready’, işverenleri sembolik olarak Müslüman kadınları işe almaya teşvik eden ‘I Pledge’ kampanyası ve Müslüman kadınların iş hayatında yaşadığı zorlukları ele alan bir online kampanya yer alıyor.

Kampanya istihdamı garantilemese de WoW için Müslüman kadınlara fırsat veren işverenlerin bir listesini ortaya çıkarıyor.

Kitty Stapp tarafından edit edildi.

Yazara thalifdeen@aol.com adresinden ulaşılabilir.